SONBAHARIN RENGİ FİLMEKİMİ 27-29 EKİM TARİHLERİNDE İLK KEZ BODRUM’DA

#filmekimdebaşlar

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından İstanbul’da 16. kez gerçekleştirilen Filmekimi bu yıl Vodafone Redsponsorluğunda düzenleniyor.2011 yılından bu yana İstanbul dışındaki sinemaseverlere de sonbaharın en güzel renklerini, en iyi filmlerini ulaştıran Filmekimi, 2017 sonbaharında ilk kez Bodrum’a da geliyor! Filmekimi’nin Bodrum’daki gösterimleri Cinemaximum Midtown’da yapılacak.

Sinema keyfini Türkiye’nin farklı kentlerine taşıyan Filmekimi15 filmlik programıyla 27 Ekim Cuma28 Ekim Cumartesi ve 29 Ekim Pazar günlerinde Cinemaximum Midtown’da 11.0013.3016.0019.00 ve 21.30

seanslarında Bodrumlu sinemaseverlerle buluşacak.

Filmekimi’nin Bodrum programında, Juliette Binoche’a uzun zamandır oynadığı en güzel rolü veren Claire Denis’nin son filmi İçimdeki Güneş’ten, günümüz Rus sinemasının büyük ustası Andrey Zvyagintsev’in, Rusya’nın Oscar adayı Sevgisiz’e, Yunan yönetmen Yorgos Lanthimos’un The Lobster’dan sonra İngilizce çektiği ikinci filmi Kutsal Geyiğin Ölümü’nden, Fatih Akın’ın güçlü sinema dilinden amansız bir intikam öyküsü niteliğindeki son filmi Paramparça’ya, merakla beklenen 15 film yer alıyor. 16. Filmekimi, Ekim ayı boyunca İstanbul, Edirne, Eskişehir, Ankara, Diyarbakır ve İzmir’de de olacak.

Filmekimi Biletleri

Filmekimi biletleri hizmet bedeli eklenmeden Biletix’te (Biletix satış noktaları, Biletix çağrı merkezi (0216 556 98 00), biletix.com) ve 26 Ekim tarihinden itibaren Cinemaximum Midtown gişesinden (10.30-20.00 arasında) satın alınabilir.

Filmekimi Bodrum biletleri, tam 14 TL, öğrenciler ve 65 yaş üstü izleyiciler için indirimli 12 TL.

Vodafone Red’li ve FreeZone’lu sinemaseverler, Filmekimi’nde bir bilet aldıklarında aynı seans için bir bilet de hediye kazanacaklar.

Ayrıntılı bilgi için: filmekimi.iksv.org

Filmekimi’ni sosyal medyada takip etmek için:

facebook.com/filmekimi

twitter.com/filmekimi_iksv

instagram.com/filmekimi

#filmekimdebaşlar

#filmekimi17

FİLMEKİMİ’NİN BODRUM PROGRAMI

  • Djam / Tony Gatlif

Çingene dünyasını müzik yoluyla en iyi yansıtan yönetmen Tony Gatlif bu kez rembetikonun içli tınıları öncülüğünde İstanbul’dan Yunanistan’a uzanan müzikal bir yolculuğu anlatıyor. Filme adını veren Djam, yedek parça satın almak için Yunanistan’dan İstanbul’a gelen genç bir kadındır. Djam, insani yardım gönüllüsü olarak çalışan, parasız ve kimsesiz 18 yaşındaki Avril’i kanatlarının altına alır ve birlikte İstanbul’dan Midilli adasına doğru umut ve müzikle dolu bir yolculuğa çıkarlar. Djam’in müzikleri için Cümbüş Cemaat’ten Cem Köklükaya, Baba Zula’dan Melike Şahin, Dalganabak’tan Ozan Tura, Ozan Çoban, Onur Yusufoğlu, Burhan Hasdemir ile Yunan müzisyenler işbirliği yaptı.

  • Fortunata / Sergio Castellitto

Adının anlamı “şanslı” belki ama yıkıcı evliliğinin enkazından sağ kurtulmaya çabalayan bir kadın Fortunata. Bir kuaför açmak için olanca gücüyle çalışıyor, bu esnada da sadece küçük kızı elinden tutuyor. Tek bir amacı var; yoluna taş koymaya bir hayli hevesli erkeklerle dolu bu büyük şehirde kendini özgür kılıp, hayata karşı dimdik durmak… Bugün değilse bile yarın, kendi varlığı dışında hiç kimseyi umursamadan mutlu olmak… Sergio Castellitto’nun Fortunata’sı Roma’nın arka sokaklarında güçlü bir kadının fırtınasından doğan, delişmenliğiyle Fellini tonlarına çalan bazen eğlenceli bazen de can yakıcı bir film.

  • Foxtrot / Samuel Maoz

İsrailli yönetmen Samuel Maoz’un 2009 yapımı savaş karşıtı Lebanon / Lübnan’dan bu yana çektiği ilk film olan Foxtrot, dünya prömiyerini henüz tamamlanan Venedik ve ardından Toronto film festivallerinde yaptı. Film, askerdeki oğlunun ölüm haberini alan bir babanın yas sürecinde akrabalar ve ordu yetkililerinden bunalarak bir öfke nöbetine tutulması ile başlıyor ve sürprizlerle ilerliyor. Yazgı kavramını farklı yönlerden sorgulayan filmin başrolündeki Lior Ashkenazi, 2016’da İstanbul Film Festivali Altın Lale jürisinde yer almıştı. Foxtrot, Venedik Film Festivali’nde Büyük Jüri Ödülü’nü kazandı ve İsrail’in Oscar adayı oldu.

  • İçimdeki Güneş / Let The Sunshine In / Claire Denis

Juliette Binoche’a uzun zamandır oynadığı en güzel rolü veren Claire Denis’nin son filmi, boşanmış, tek çocuklu bir kadının “gerçek” aşk arayışını ironik bir dille anlatıyor. İçimdeki Güneş / Let The Sunshine In’de Binoche’un canlandırdığı Isabelle, 50’li yaşlarını süren, duygularının hayatını yönlendirmesine izin veren, mutsuz ve kararsız bir sanatçıdır. Tanıştığı birkaç erkekle ilişki kurmayı dener, ancak bu adamların uyumsuzlukları, iletişim kazaları, tuhaf ve hatta komik durumlar onu yıldırır. Günümüz dünyası ve ilişkilerinin zorluğuna mizahi bir yolla eğilen film, Cannes’da Yönetmenlerin 15 Günü bölümünden büyük ödülle döndü.

  • Kalp Atışı Dakikada 120 / 120 Battements Par Minute / 120 BPM / Robin Campillo

Robin Campillo’nun senaryosunu yazdığı, yönettiği ve kurgusunu üstlendiği Kalp Atışı Dakikada 120, Cannes’da dört ödül birden kazandı. Film, 1990’ların başında, AIDS’in hiç durmadan can aldığı umutsuz günlerde, toplumdaki umursamazlığa, tahammülsüzlüğe ve ayrımcılığa karşı eylemlerini yükselten Act Up Paris örgütünü ve eylemcilerini merkez altına alıyor. Cannes’da jüri başkanı Pedro Almodovar’ın gözyaşlarıyla en çok etkilendiği film olduğunu söylediği ve jüriden Büyük Ödül alan Kalp Atışı Dakikada 120, bunun yanı sıra Kuir Palmiye, FIPRESCI ve “dünyamızın gerçeklerini en iyi yansıtan” filme verilen François Chalais Ödüllerini de kazandı. Filmin oyuncu kadrosunda Nahuel Pérez Biscayart, Arnaud Valois ve Adèle Haenel yer alıyor. Yönetmen Robin Campillo’nun önceki filmi Eastern Boys / Doğulu Çocuklar, 2014 İstanbul Film Festivali’nde gösterilmişti. Kalp Atışı Dakikada 120, Fransa’nın Oscar adayı oldu.

  • Kare / The Square / Ruben Östlund

Bir önceki filmi Force Majeure / Turist ile aile kurumunu eleştiren Ruben Östlund, Altın Palmiyeli yeni filmi The Square ile bu kez sanat dünyasını tiye alıyor. İsveç’in Oscar için aday adayı gösterdiği filmin yönetmeni Östlund’un “görselliği ve hikâyesiyle izleyiciyi kışkırtıp eğlendirecek zarif bir taşlama” olarak tanımladığı Kare, Cannes ana yarışma jüri başkanı Almodovar’a göre “siyaseten doğruluğun tahakkümünü” ele alıyor. Müzeler ve sergi alanlarının steril ortamını mekân alan Kare stilize görselliği, sivri yaklaşımı ve kavramsal sanatı ele alışıyla hem çok çarpıcı, hem de gerilimli. Ruben Östlund’un 2014’te yine Cannes’da Jüri Ödülü kazanan filmi Force Majeure de Türkiye prömiyerini Filmekimi’nde yapmıştı.

  • Kutsal Geyiğin Ölümü / The Killing of A Sacred Deer / Yorgos Lanthimos

Köpekdişi ve The Lobster ile aklımızı alan Yorgos Lanthimos, suçluluk, vicdan ve öç alma kavramlarını tavizsiz bir sertlikle ele aldığı son filmi The Killing of A Sacred Deer ile seyirciyi yine garip bir oyuna davet ediyor. Başrollerini Colin Farrell ile Nicole Kidman’ın olağanüstü bir performans göstererek paylaştığı film, Cannes’da En İyi Senaryo ödülünü aldı. Hem izleyenleri hem eleştirmenleri ikiye bölen bu cüretkâr film, Lanthimos’tan beklenenleri fazlasıyla karşılıyor.

  • Mutlu Son / Happy End / Michael Haneke

Michael Haneke’nin Cannes’da yarışan son filmi Mutlu Son, gitgide duyarsızlaşan toplumumuzu, burjuva bir aile ve sosyal medya üzerinden anlatıyor. Filmin başrollerini Haneke’nin fetiş oyuncularından Isabelle Huppert, Jean Louis Trintignant ve yönetmenliğiyle de tanıdığımız Mathieu Kassovitz paylaşıyor. The Guardian gazetesinin “saf psikopatlığın şeytani pembe dizisi” sözleriyle tanımladığı Mutlu Son, Haneke’nin işlevsiz aile, intikam, suçluluk ve bastırılmış duygular gibi alışageldiğimiz temalarını ele alıyor. Mutlu Son, Avusturya’nın Oscar adayı oldu.

  • Paramparça / Aus Dem Nichts / In the Fade / Fatih Akın

Cannes’da Diane Kruger’e En İyi Kadın Oyuncu ödülü kazandıran ve Almanya’nın bu yıl “Yabancı Dilde En İyi Film” kategorisinde Oscar aday adayı olarak gösterdiği In The Fade bir intikam ve vicdan hikâyesi. Filmin kahramanı, kocasını Hamburg’da terörist bir patlamada kaybeden, hakkını önce mahkemede, sonra da yollarda arayan Katja. 2011’de yabancı düşmanı neo Nazilerin işlediği cinayetlerden ve sonuçlanmayan soruşturma ve adli süreçlerden esinlenen Akın, filminin “evrensel yas tutma duygusu” hakkında olduğunu ve Katja karakterinin kendi alter-egosu olduğunu söylüyor. Paramparça, Almanya’nın Oscar adayı.

  • Redoubtable / Le Redoutable / Michel Hazanavicius

Michel Hazanavicius’un yönettiği filmde Godard’ın gençliğini Louis Garrel canlandırıyor. Artist‘in yönetmeni Michel Hazanavicius’ın bu yıl Cannes’da ana yarışmada yer alan son filmi Redoutable, Filmekimi programında. Efsane yönetmen Jean-Luc Godard’ın eşi ve yıldızı Anne Wiazemsky ile beraberliğini anlatan renkli ve romantik dramın başrollerinde Stacy Martin ve Louis Garrel’le birlikte Artist filminin yıldızı Bérénice Béjo da rol alıyor. Stacy Martin, Bir Liderin Çocukluğu filmi ile 2015 İstanbul Film Festivali’ne konuk gelmişti.

  • Sevgisiz / Loveless / Nelyubov / Andrey Zvyagintsev

Cannes’da Jüri Ödülü kazanan Sevgisiz boşanma arifesinde çocuklarını gözden çıkaran çiftin hikâyesini anlatıyor. Günümüz Rus sinemasının büyük ustası Andrey Zvyagintsev, şiddetle, kavgayla ve sevgisizlikle yoğrulmuş, hayalleri kırılınca ağlamayı bile unutmuş Rus toplumunun portresini çiziyor. Zvyagintsev’in önceki filmleri Dönüş, Sürgün, Elena ve Leviathan Filmekimi ve İstanbul Film Festivali’nde gösterilmişti. Sevgisiz Rusya’nın Oscar adayı oldu.

  • Son Tatil / The Leisure Seeker / Paolo Virzi

Filmekimi’nde önceki yıllarda Human Capital / İnsan Sermayesi ve Like Crazy / Deli Dolu ile yüreklerimizi ısıtan İtalyan yönetmen Paolo Virzi, bu kez yaşlı bir çiftin peşinde yollara düşüyor, dünyadan ve hayattan zevk almak için aslında ne kadar azla yetinebileceğimizi anlatıyor. Virzi’nin tabiriyle “bir şarkı kadar sade, komik ve hüzünlü, biraz çatlak ama mutluluk veren bir özgürlük filmi” Kanadalı efsane oyuncu Donald Sutherland ile Oscar’lı Helen Mirren’a yeniden hayran kalmak için birebir.

  • The Party / Sally Potter

Muazzam bir oyuncu kadrosuyla yola çıkan Sally Potter, izleyicilerini az sonra patlayacak bir bombanın geri sayımıyla diken üstünde tutan bir vodville karşımızda. Janet, İngiltere’nin gölge kabinesinde bir bakan olarak atanarak politik kariyerinin zirvesine ulaşmıştır. Kocası Bill’le birlikte yakın arkadaşlarını çağıracakları bir kutlama hazırlığı yapmışlardır. Konuklar yavaş yavaş davete icabet ederlerken, bu partinin az sonra Bill’in yapacağı şok açıklamalarla başka bir boyut kazanacağının farkında değildirler. The Party, İngiltere’deki politik tufanı bir kahkaha tufanına dönüştürürken sivri dilini kullanmaktan bir an olsun geri durmuyor.

  • Üç Billboard Ebbing Çıkışı, Missouri / Three Billboards Outside Ebbing, Missouri / Martin McDonagh

Amerikan bağımsız sinemasının en güçlü kalemlerinden, klasikleşen In Bruges’ün yönetmeni Martin McDonagh, Seven Psychopaths’ten sonra uzun zamandır beklenen yeni filmiyle geri dönüyor. McDonagh’ın ilk gösterimini Eylül’de Venedik, ardından Toronto film festivallerinde yapan filmi, kızı bir süre önce evlerine yakın bir yerde tecavüz edilerek katledilen bir anneyi gözlemliyor. Milfred rolündeki Frances McDormand’ın muazzam performansı, son derece güçlü oyuncu kadrosuyla, kalıpların dışına çıkıp kendi savaşını kendi yöntemleriyle veren güçlü kadınlara adanmış bir ağıt. Üç Billboard Ebbing Çıkışı, Missouri, Toronto Film Festivali’nde Halkın Seçimi ödülünü kazandı.

  • Velayet / Custody / Xavier Legrand

Venedik ve Toronto film festivallerinde yarışan, Xavier Legrand’ın ilk uzun metrajlı filmi Velayet, annesiyle babası henüz boşanmış olan bir çocuğu gözlemliyor. Ortak vesayet altındaki Julien, annesinin şiddete meyilli olarak yansıttığı babasıyla aşırı korumacı annesi arasında kalınca durumu kontrol altına almaya karar verir. Gerçekçilik, toplumsal dram, gerilim ve aile dramı gibi farklı türlere göndermelerle izleyicinin ilgisini hep yüksek tutan Velayet, ilk gösterimini henüz tamamlanan Venedik Film Festivali’nde yaptı ve hem Geleceğin Aslanı hem de Gümüş Aslan En İyi Yönetmen ödüllerini kazandı.