ŞİRKET BORÇLARININ, ORTAKLARIN MALVARLIĞINA ETKİSİ

Değerli Lime Bodrum Okurları,

Bu sayı yılbaşı sayısı olduğu için öncelikle, tüm Lime Bodrum okurlarının yeni yılını kutlarım. Umarım 2015 yılından çok daha huzurlu ve keyifli bir yıl olur 2016 yılı.

Yazılarımda mümkün olduğunca boğucu ve karmaşık hukuk konularını sadeleştirerek,  özellikle de toplumun her kesimini ilgilendirecek olanlarından seçmeye ve burada paylaşmaya çalışıyorum. Bu yazımda birbiriyle bağlantılı birden fazla, biraz daha özellikli, konulardan bahsetmek istiyorum. Bu noktaya vardım, çünkü aynı konular üzerine çok farklı kesimlerden, çok benzer sorular yöneltildi son zamanlarda.

Konunun bir ayağı, şirket ve işletmelerle ilgili olan kısmı. Bazı kişilerden, ‘Kızım batık  bir şirketin ortağı ile evli, evine haciz gelir mi’den, ‘Oğlumun şirketinin borçlarından etkilenir miyiz’ şeklinde aynı sonuca yönelik, farklı sorular geliyor.

Tüm bu sorulara cevap olarak, sermaye şirketlerinin ortaklığında limitli sorumluluğun benimsendiğini belirtmek gereklidir. Bu ne demektir, açıklamak gerekirse, şirketin ortaklarının kişiliğinden ayrı bir tüzel kişiliği bulunduğunu gözönünde bulundurarak, bir şirket ortağının şirket ortaklığına taahhüt etmiş olduğu miktar ile sorumlu olduğunu söyleyebiliriz. Sermaye şirketleri kurulurken, ortaklar sermaye taahüdünde bulunurlar ve bu taahhüt miktarı kadar şirket borçlarından sorumlu olurlar. Sermaye şirketine taahhüt etmiş olduğu miktardan fazlası ile sorumlu değildir. Bu nedenle, aslen borca batık bir sermaye şirketi ortağının, alacaklılar karşısında, şahıs malvarlığı ile sorumlu olması

sözkonusu değildir. Bu nedenle aslen yukarıdaki soruların cevabı da endişeleri giderecek niteliktedir. Ancak hukukta hemen hemen her kuralın istisnası  olduğu gibi,

bu kuralın da var. Amme alacakları diye adlandırılan, kamu kurumlarının alacak çeşitleri, tüzel kişilik perdesinin kaldırıldığı istisnalardır. Işte tam burada, tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasından bahsetmek gerekiyor.

Sınırlı sorumluluk ilkesinin ekonomik hayatta girişimciler için serbest bir hareket alanı sağladığı artık genel kabul gören bir görüştür. Girişimciler için sınırlı sorumluluk prensibi olmadan ticari faaliyetlere atılarak yatırım yapmaları ve sorumluluk altına girmeleri  günümüzün ticari dünyasında mümkün görünmemektedir. Ancak diğer taraftan bu durumun alacaklılar için bir tehlike oluşturduğunu da göz ardı etmemek gerekir. Tüzel kişi bir ortaklıkta sınırlı sorumluluk ilkesinin bilinçli bir şekilde alacaklıların menfaatlerine zarar verecek şekilde kötüye kullanılması uygulamada ortaya çıkan durumlardan biridir. Bu gibi durumlarda alacaklıların haklarını korumak için Anglo-Sakson ve Kara Avrupası hukuk sistemlerinde Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi geliştirilerek, tüzel kişiliğin arkasına sığınarak tüzel kişiliği kötüye kullanan ortakları sorumlu tutma imkânı doğmuştur. Böylece alacaklılarına karşı sadece kendi malvarlığı ile sorumlu olan bir sermaye ortaklığının borçlarından dolayı ortaklara da müracaat imkânı doğmuş olmaktadır. Böyle bir durumda ortakların sorumluluğu sınırsızdır. Yani, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması, hukuk öğretisinde, hukukçular arasında kullanılan, şirket borçlarının, ortakların şahsi malvarlığıdan karşılanmasına ve şirketin tüzel kişiliğinin hukuki statüsünün gözardı edilmesine olanak sağlayan, istisnai durumu ifade etmek için kullanılan teknik bir hukuk terimidir. Güncel hukukumuzda, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması sadece amme alacaklarının tahsiline yönelik olarak, kamu kurumları için mümkündür. Kamu kurumu olmayan, özel hukuk şahıs alacaklıların tüzel kişilik perdesini kaldırması için Medeni Kanun’un 2. maddesinde hüküm altına alınmış olan, iyiniyetin kötüye kullanılması kuralının şartlarının  oluşması ve bunun ispatlanması gerekmektedir. Bu durumda, mahkeme kanalıyla, ortakların şahsi sorumluluğuna gidilmesi, her ne kadar bu konuda kısıtlı emsal ve içtihatlar bulunsa da, olasıdır.

Diğer bir konu ise, şahıs borçlarının eşlere yansıması hakkında. Bu hususta da, sıklıkla sorular ulaşıyor.  Hukukumuzda, eşlerin borçları şahsidir ve temelde bir eşin borcunun diğer eşi etkilemesi sözkonusu değildir. Özellikle, son zamanlarda tüm ülkeyi kapsayan banka borcu kasırgası düşünüldüğünde, bu konunun önemini daha iyi anlaşılacağını düşünüyorum.   Bir eşin borcundan dolayı, aile konutundaki diğer kişilerin haciz ile yüzyüze kalması halinde, konutun aile konutu olması özelliğinden dolayı diğer eşin haciz işlemine itiraz etmesi mümkündür. Aynı şekilde, borçlu kişinin eşinin hesaplarına, araçlarına ve taşınmazlarına da, mal rejimi devam ettiği sure içerisinde haciz işlemi yapılması olası değildir.

Bu cevapların bir kısım okuyucuyu aydınlattığından emin olduktan sonra, bu yazının hazırlandığı tarih itibariyle 25 Kasım ‘Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’nü henüz geride bırakatığımız için, bu güne ilişkin düşüncelerimi de bir iki satır – kısaca sizlere aktarmak istiyorum. Lime Bodrum’da yayınlanmış geçen seneki yazımı inceledim ve maalesef bu konu güncelliğini yitirmememiş olduğundan, bir kez daha yazmak gerektiğini düşündüm. Daha da kötüsü, günden güne sayı ile ifade edilen ancak hiçbir şekilde şiddetin etkilerinin boyutunu ifade etmek konusunda yeterli olamayan sayıların belirtilmesinin, küçük bir farkındalığa dokunuş yapması umuduyla, yazımı bitireceğim. Sadece ülkemiz bazında ve tespit edilebilen boyutuyla burada sayıları paylaşabiliyorum, çünkü dünyada gitgide yangın gibi büyüyen savaşın yarattığı şiddet ve arkasından gelen trajedilerin en büyük mağduru kadınlar ve onların ruhlarından beslenen çocuklar olduğu için aslında dünya sayılarını incelemek gerekir ki, şartlar dolayısıyla gerçek sayılara ulaşmak sanırım mümkün değil.

“Bir araştırmada görüşülen 695 kadının % 54’ü ailelerinde şiddet gördüklerini, şiddet gördüğünü söyleyenlerin % 35,2’si en az 4 yıl ve daha fazla zamandır şiddete maruz kaldıklarını söylemiştir. Şiddete uğrayan kadınların gördükleri şiddet türüne göre; kadınların % 42,3’ünün dayak % 40,1’inin tehdit ve küfür, % 12,6’sının yaralama, % 3,2’sinin cinsel taciz ve tecavüz, % 1,4’ünün eve kapatma ve % 0,4’ünün öldürülme tehdidi ile karşı karşıya kaldıkları anlaşılmıştır. Bu grubun % 40,4 ‘ünün evlerinde, çocuklara karşı da şiddet uygulandığı saptanmıştır.”

 Umutlu ve mutlu Bodrum günleri dileğiyle.